14 Ağustos 2011 Pazar

laf dinlemeyen biri hakkında...

hayır, kardeş değil bu sefer, yalnızca "biri".
gitme diyorum, "gideceğim demedim ki" diyor.
ben gideceğini hissediyorum ve "hoşçakal" bile demeden gidiyor.
sonra tekrar geliyor, yine gidecekmiş gibi gelmiyor bana, ama gidiyor yine. yine, yine.
bu döngü tekrarlıyor sürekli. geliyor, güzel şeyler anlatıyor bana, bir masal gibi, sonra gidiyor herhangi biriymiş gibi.
bense kelimeler aranıyorum gitmesin diye, bulamıyorum, kafamı, kendimi yitiriyorum çünkü o geldiğinde.
sonra gitmelerinden birinde, bir şarkı dinliyorum. redd'den. öyle güzel, öyle "ben" ki.
"sen kaçtın ben kelime bulup seni tutamadım."
belki bir gün öyle güzel şeyler olur ki, daha güzel düşüncelerim karıncalanır kafamda ve belki de redd'den aşktı bu'yu dinlerim.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

yalan üzerine kısacık söylenme...

Yalan, yaptığınız her şeyi yıkan en iğrenç ne varsa odur.
Ve ben bir yalan duyduğumda sinirlenirim, iki yalan duyduğumdaysa o insanı var bile saymam.
Ki şu an öyle bir durum var.
Çok yazık çok.

ablalık ve kardeşlik hakkında...

Sayın sakinler, merhabalar.
Sakinler dedim, çünkü ben sakin bir insan değilim, size çok özeniyorum. Sakinliğinize.
Heyecanlıyım, sinirliyim. Sakin olamıyorum ama ben kendimi bildim bileli böyleyim.
Ben çok sinirli bir ablayım, o'ysa çok laf dinlemez bir kardeş.
Sevgili ablalar, abiler. Şimdi şurda yazacaklarıma hanginiz "hayır ben böyle değilim, böyle şeyler yapmadım, böyle karşılık da bulmadım." diyebileceksiniz çok merak ediyorum. Biz büyüklerin "sorumluluk" çilesi bitmez.
Ben renas, yol gösterici, özellikle de sevdiklerine, değer verdiklerine ve hata yapmasını istemediklerine... Kendince doğru yolu bilen, en doğrusunu bilen bir zavallı. Tecrübelerinden faydalanmasını isteyen bir zavallı, kendi yaptığı hatalara başkalarının düşmemesini isteyen bir zavallı.
Ama hiç dinlenmeyen bir zavallı. İşte tam bu yüzden zavallı.
Bir dinletebilse bu insan kendini, kim bilir hangi yanlıştan döneceksin ey kardeş! Sen yanlışlara düşerek mi tecrübe edineyim istiyorsun. Tamam, git öl o zaman. Bana gelme ama sonra, çünkü ben sinirli bir insan evladı olarak sana "bunu sana söylemiştim" diyeceğim. Ben böyleyim çünkü, sertim ama doğruları söylerim. Sen, acaba sertliğimden mi daha çok korkarsın yoksa doğruları söylememden ve genelde haklı çıkmamdan mı?
Bak evlat, biliyorum yaş farkı o kadar yok. Ama yaşantı farkı oldukça var. Biz de o yollardan geçtik, ağladık, bağırdık, çağırdık, pişman olduk ve binlerce kez "keşke" dedik... Benim tek isteğim, bir yanlışa düşmeden de o yanlışa "yanlış" diyebilmen ve canını hiç yakmadan büyüyebilmen. 
Sen arkadaşlarınla yaşıyorsun, ailenle hiç yaşamadan büyüdün. Ailenden hiç nasihat dinlemedin, halbuki onlar sana bir torba nasihatle her yanlış yaptığında yalvardılar "dinle bizi" diye. Sen, beni sabırsızlık, sinirlilik ve tahammülsüzlükle suçlayan kardeş! Sen, acaba beni gerçekten dinlemeyi düşündün mü hiç? "Bu ne demek istedi?" dedin mi?
Demezsin, çünkü ben doğruları söyleyen bir hödüğüm.

yazmaya geri dönmek hakkında...

Gençler, genç kalanlar, kendini genç hissedenler;
Evet, ben yalnızca sizlere hitap ediyorum. Daha doğrusu hitap edebiliyorum. Diğer insanlar, kendilerini beş para etmez hisseden, yaşlanmış ruhlu, aslında yaşamayan insanlara ses bile veremiyorum kusura bakmasınlar. Hatta hepsinden nefret ediyorum ve hatta dünya üzerinden silinseler de umrumda değil. Biz buraya yaşamaya geldik be kardeşim, insanın yaşama hevesini kaçırıyorsun, ne hakkın varmış. Neyse, bu insanlara bir gıdım sevgi sözcüğü yok, yalnız bırakın, terk edin onları benim yaptığım gibi. Sonra teker teker gelsinler bizim tarafımıza. Vatandaşlık görevimiz bu.
Umarım, inşallah, beni seveceksiniz. Yok, bu çok zor bir istek aslında, beni sevmenize gerek yok, yazdığım ıvır zıvırı sevseniz de bana yeter. Bu ıvır zıvırlar benim yavrularım, benim eserlerim.  Her ne kadar yazmak çok kolay da görünse herkes bilir, belli bir yaşantı olmadıkça yazmak bir işkencedir. İnsan bu yaşantıyı oluştururken kıçından bile ter akar zaman zaman, insanlarla muhattap olmak zordur çünkü. Aman allahım, insanlar. Her şeyi berbat eden insanlar ve her şeyi güzelleştiren insanlar. Etrafımdalar ve hayatımı şekillendiriyorlar. Düşüncelerimi, davranışlarımı ve en çok da sözcüklerimi şekillendiriyorlar. Yani siz, insanlar. Şimdi anladınız mı? Burası bir ayna. Şekillendirdiğiniz bir "ben" varım, ve sizi size yansıtıyorum. Bakın bana ne yapmışsınız, nerde hata yapmışsınız, nereyi eksik yapmışsınız görün.
Yazmak benim için öyle bir tutku ki, işte bu yüzden bu kadar geç döndüm ona. Tutku, bir kere biterse tamamen biter ama alevlenmeyegörsün, benliğiniz cayır cayır yanar. Yazmaya tutkun benliğim ve yavaş parmaklarımla sizlere aktaracağım çok kısa hayat tecrübelerim, yaşanmışlıklarım umarım,inşallah, sizlere de şunları ya da her hangi birini düşündürür:
-oh be zaman geçmek bilmiyordu, iftara da az kaldı. iyi ki okumuşum
-ne enteresan insanlar var şu dünyada, hayretim şaştı.
-bu ne lan? ne demek istedi bu dümbük?
-haklı bea, bizm kayınço da aynı böyle sümsük bir insan.
-anca konuşur yazarsın, aferin de icraat nerde?
-öf büyümüş de küçülmüş! yaş kaçtı acaba?
-özet geçseymiş keşke. "evet"ten sonrasını okumadım.
-duygularını paylaşıyorum canım kardeşim, sonraki yazısı ne hakkında acaba?
E tabii sadece sonuncuyu düşünecek değilsiniz, hayallerde yaşamıyorum. Muhtemelen şunlardan biri işte. Olsun, üşenmeyin düşünün. Eleştirin, kırmayın, sevmeseniz de olur.